Yeageristler Nasıl Güçlendi: Radikalizasyonun Rolü

Siyaset insan hayatında büyük bir rol oynamaktadır. Her topluluğun bir parçasıdır çünkü bir topluluktaki güç yapılarının nasıl organize olacağını belirler. Cambridge’in bir tanımına göre “belirli kişilerin diğerleri üzerinde güç sahibi olmasına izin veren, bir grup veya kuruluş içindeki ilişkiler” siyasettir. Dolayısıyla, siyasette gücün nasıl elde edileceği temel bir sorudur. Oldukça yaygın bir görüşe göre, bunun yegane yolu “ortak olana hitap etmek” ve “olabildiğince çok insanı yanına çekmeye çalışmaktır.” Bunun bir uzantısı olarak, “ortada” olanlara veya “karşıda” olanlara hitap etmek salık verilir. Siyasi güç elde etmenin tek yolu olarak bu sunulur. Başka bir deyişle ılıman olunması gerektiği söylenir. Bunun mantığı basittir: çoğunluğu toplayan kazanmaktadır ve bu yüzden çoğunluğun benimsediği şeyler eleştirilmemelidir. Hatta bu değerleri en azından pratikte benimsemelidir.

Bu ılımanlığın başka bir uzantısı, varolan siyasi oyun alanının içinde hareket etmektir. Bu alanın dışına çıkan sıradışı şeyler yapılmaz. Böylelikle, kişi, kimseyi çok fazla “germemiş”, kimsenin “hassasiyetlerini” kırmamış ve “koz vermemiş” olur.

Buna tam olarak ne dendiğinden emin değilim fakat ılımanlık önyargısı/argümanı veya statükocu siyaset denilebilir gibi geliyor. İlk bakışta mantıklı gelen bir söylem, sıkça da tekrarlanıyor. Fakat gerçekler farklı bir şeye işaret ediyor. Elbette, ılıman siyasetin işe yaradığı durumlar var fakat tarihte bu söylemin dışına çıkmış ve başarılı olmuş hareketler de var. Bunlar radikal siyasete sahip hareketlerdir. Radikal siyaset, bir tanıma göre, bir toplumu veya siyasi sistemi sosyal değişim, yapısal değişim, devrim veya radikal reformlarla değiştirmeyi amaçlayan siyasettir. Barışçıl veya şiddetli olabilir. İki türlü de, toplumdaki yaygın kabullere ve yapılara meydan okur.

Bu açıdan bakıldığında, Shingeki no Kyojin’in toplumsal veya siyasi bir değişiklik sağlamakta yegane yolun ılımlı statükocu siyaset olduğunu öne süren anlayışa karşı çıktığı, radikalize olmuş bir azınlığın da bunu başarabileceğini gösteren bir anlatı sunduğu söylenebilir.

Bu yazının iki tane hedefi var. İlk olarak, Yeageristlerin yükselişini inceleyerek, Shingeki no Kyojin’in bu mantığa karşı çıktığı, bir azınlığın radikalizasyonunun işe yaradığı bir hikaye sunduğu anlatılmaya çalışılacak. İkinci olaraksa, gerçek dünyadan örnekler verilerek, Shingeki no Kyojin’in bu anlatısının içine yerleştiği ekol olabildiğince açıklanacak. Amaç etik bir yargılamada bulunmak değil fakat empirik olarak, yani somut kanıtlarla gösterilebilir bir şekilde, Yeagerist anlatısını ve onun içine girdiği siyasi akımı incelemektir.

Bu yazı bir edebi okumadır. Yani bu konuların başka bir şekilde ele alınamayacağı iddia edilmiyor. Lakin, belli bir açıdan bakınca, bu resmin görüldüğü öne sürülüyor. Bu bakış açısına katılınmasa bile, hikayenin içerdiği temaları ve öğeleri esnek bir şekilde ele almanın yararlı olacağı şüphe götürmez.

Yeageristlerin Stratejisi

Yeageristleri stratejik olarak incelediğimizde, belli özelliklere sahip olduklarını görüyoruz.

Öncelikle, herkesi, hatta çoğunluğu kazanmaya çalışmıyorlar. En azından kısa vadeli bir hedef olarak bunu belirlemiyorlar. Bunun sebebi, buna ihtiyaç duymamalarıdır. Kendi planlarını gerçekleştirecek, kendisini adamış bir azınlığa sahip olmak onlar için yeterli. Sonuçta, Paradis yönetimini ele geçirme planları için çoğunluğun desteği gerekmiyordu. Bunun yerine, stratejik yerlere ulaşımı olan kişilere ihtiyaçları vardı. Örneğin, Kumandan Zackly’yi bombalayacak veyahut Paradis yönetimindeki üst rütbelilere enfekte şarapları verecek kişilere. Bu sebeple, Yeageristler, ılıman bir siyaseti benimsemediler.

Yeageristlerin istediği değişimi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu kendisini adamış azınlığın bağlılığını elde etmek için, onları ortak bir hedefe ve ideallere inandırması gerekiyordu. Bu noktada, Paradis’in karşılaştığı varoluşsal tehdide karşı harekete geçmek ve Eldialı kimliğiyle imparatorluğu geri getirmek temel birer rol oynadı. Hem ölüm kalım felsefesini benimseyerek hem de emperyalist bir rüyaya ve ideallere inanarak, Yeageristler, kendilerine kattıkları kişileri radikalize etmişti. Böylelikle onlara savunacakları ve değer verecekleri bir ideal ve kovalayacakları bir hedef verilmiş oldu.

Floch: Taş kafası ve başka pek bir şeyi olmayan yaşlı adamlara ihtiyacımız yok. Bundan sonra, siz adaylar! Bu sizin vaktiniz! Eldia yıkımın eşiğinde ve biz Yeageristler kalbimizi onu kurtarmaya adadık. Bu ordu emir-komuta zincirindeki fosiller için değil fakat bu adanın halkı için! Eğer bu vakti geçmiş orduya itaat etmeye devam ederseniz, dış dünyadan düşmanlar bizi yok ederken sadece izlemekle kalacaksınız!

Floch: Hepinize soruyorum! Kimsiniz?! Eren Yeager’le, Eldia’nın geleceğinde mi yaşayacaksınız?! Yoksa burada Keith Shadis ve eski yollarıyla mı öleceksiniz?!
Surma: Kalbimizi Eldia’nın geleceğine adayacağız!!

Yukarıdaki sahnede bu süreci doğrudan görüyoruz. Paradis’in içinde bulunduğu duruma ve bir yandan Eldialı kimliğine vurgu yapılarak, asker adayları radikalize ediliyor. Burada Paradisli değil fakat Eldialı denmesinin özel bir önemi var çünkü Eldia kimliğinin bir imparatorluk geçmişi var. Böylelikle milliyetçi ve emperyalist bir karakter öne çıkarılıyor. Bunu Yeagerist sempatizanlarında bile görüyoruz.

Sempatizanlar: Eren’i serbest bırakın! Sadece Eren, Eldia’yı kurtarabilir! Sadece Eren Yeager bizim yenilmiş vatandaşlarımızın öcünü alabilir! Eren Yeager olmadan Yeni Eldia İmparatorluğu olamaz! Marley, Eldialıları bastırıyor! “Dünya tarihi” Marleyli yalanları! Eren olmadan ordu ne yapabilir?! Bütün Marleylileri öldürün! Eren’i halka iade edin!
Hitch: Halkın bütün yerel ordu merkezlerini kuşattığını söylüyorlar…

Yukarıdaki sahneden görülebileceği üzere, ortada sadece bir ölüm kalım mücadelesi yok, aynı zamanda milliyetçilik, ırkçılık ve emperyalizm üstünden temellenen bir Yeni Eldia İmparatorluğu ideali var.

Böylelikle, Yeageristlerin örgütlenmesini ve hedeflerini kovalamasını görüyoruz. Güçlendikçe de toplum üstündeki etkilerini arttırıyorlar. Örneğin, Zackly’yi öldürdükten sonra Yeagerist sempatizanları daha da ateşleniyor.

Sempatizanlar: Kalbinizi adayın! Öfkemiz onlara ulaştı! Savaşa ben de katılıyorum! Ben de! Yeni Eldia İmparatorluğu’na zafer getirelim! Kalbinizi adayın!

Diğer bir örnekte, Eren surlardaki titanları saldıktan sonra ölen siviller öldüğünde, Yeagerist sempatizanları buna ses eden kişilere karşı çıkıyor ve onları susturuyor.

“Evim.. ah… hepsi Eren Yeager’in suçu…”
“Bir-iki kurbanın ne önemi var, değil mi?!”
“Ne hadde!!”
“Oğlunu kaybetti, biliyorsun, değil mi?!”
“Surlar çöktüğünde bir sürü insan öldü!”
“Hayır… Eren onları öldürdü!

“Evet! Eren kendi halkını öldürdü!”
“Fakat surlardaki titanları çağırmasaydı, bu adadaki Eldialılar dışarıdan gelenler tarafından öldürülecekti!”
“Aynen öyle! Eldia İmparatorluğumuz bu asil fedakarlıklar sayesinde kurtuldu!”
“Kazandık!”
“Fedakarlık olmadan zafer diye bir şey yok!”
“Kalbinizi adayın!”
“Ölümünüz boşuna değildi!
“Kalbinizi adayın!”
“Kalbinizi adayın!”

Zaman içerisinde Yeageristlerin yarattığı yeni düzen iyice oturuyor ve statüko haline geliyor. Böylelikle insanlar onu daha da çok benimsemeye başlıyor. Sonuçta, insanlar statükoyu benimsemeye meyillidir. Buna statüko biası/önyargısı deniyor.

“Dünya bu kaybın acısını çekerken, korkuları gerçekleşti. Eldia Ulusu, Yeageristler tarafından kontrol edilen sözümona bir ordu kurdu ve o, şu anda, ordu gücünü arttırmaya odaklandı. Denizin öte tarafında insanlıktan geriye kalmışlardan gelecek bir misillemeden korkan ada, tek bir yürek halinde haykırıyor.”

“Kazanırsak, yaşarız. Kaybedersek, ölürüz. Savaşmazsak, kazanamayız. Savaş. Savaş.”

Şu ana kadar saydıklarımın hepsini bir arada ele aldığımızda şöyle bir strateji karşımıza çıkıyor.

  1. Ilıman ve statükocu politikaları ve söylemleri reddet.
  2. Bir azınlığa hitap edecek ve onları radikalize edecek söylemleri ve politikaları destekle.
  3. Bu azınlıkla bir değişim vaat et ve yarat ve bunun aracılığıyla sempatizan oluştur ve onları ateşle.
  4. Böylelikle yeni düzeni kur. Bu düzende bir süre geçtikten sonra, çoğunluk senin ideolojini takip edecektir.

Elbette, Yeageristlerin hareket daha farklı açılardan da ele alınabilir. Örneğin, Floch’un Shadis’i adaylara dövdürtmesi bir tür “bağlanma ritüeli” işlevi görüyor, grup içi bağlılık yaratmayı hedefliyor. Aynı zamanda, Yeageristler faşist bir kimlik siyaseti güderek bu bahsettiğim radikalizasyonu gerçekleştiriyor. Fakat bu yazıda üstünde duracağım kısım sadece yukarıda adım adım gösterdiğim örüntü olacak çünkü bu daha genel bir şey ve dünyada başka pek çok radikal harekette de görebiliyoruz. Bu radikal hareketler sadece belli bir ideolojiyle de sınırlanmıyor.

Ilımanlığı Reddeden Azınlıklar

Yazının bu kısmında, yukarıdaki örüntünün nasıl iki farklı siyasi hareket için de geçerli olduğu gösterilmeye çalışılacak. İlk olarak, üstünde daha çok durulacak olan ABD’deki sivil haklar hareketi var. Bunun sebebi, bu hareketi daha detaylı ele aldıktan sonra, geri kalan örnekte aynı örüntüyü görmenin daha kolay hale gelmesidir. Bu hareketin detaylı olarak ele alınmasının diğer bir sebebi, bu dönemde çoğunluğun fikrini gösteren birden çok anketin rahatça bulunabilir olması sebebiyle, empirik bir şekilde incelemesinin daha kolay olmasıdır. Sivil haklar hareketini konuştuktan sonra, batıdaki kadın oy hakkı hareketine değinilecek.

Sivil Haklar Hareketi

“İlk olarak, son birkaç yıldır beyaz ılımlıların beni ciddi şekilde hayal kırıklığına uğrattığını itiraf etmeliyim. Neredeyse, Zenci’nin özgürlüğe giden yoldaki en büyük engelin Beyaz Yurttaş Meclisi Üyesi veya Ku Klux Klancı değil, adaletten çok “düzene” bağlı beyaz ılımlı olduğu üzücü sonucuna vardım; gerilimin olmadığı negatif bir barışı, adaletin olduğu pozitif bir barışa tercih eden; sürekli “Aradığınız hedefte sizinle aynı fikirdeyim ama doğrudan eylem yöntemlerinize katılmıyorum” diyen; ataerkil bir şekilde başka bir adamın özgürlüğü için zaman çizelgesi belirleyebileceğini hisseden; zaman efsanesine göre yaşayan ve Zenci’ye sürekli olarak “daha uygun bir mevsime” kadar beklemesini tavsiye eden beyaz ılımlı.”

Martin Luther King’in Washington mitingindeki ünlü “Bir rüyam var,” konuşmasından bir fotoğraf. 1963. Kaynak: Hulton Archive/Getty Images

Martin Luther, ABD’deki siyahi vatandaşların eşit haklar elde etmesi için yaşanan Sivil Haklar mücadelesinde oldukça temel bir rol oynamış bir sivil liderdir. Bu hareket, ırkçılığa ve toplumsal hayatta ırkları ayıran yasalara karşı çıkıyordu. Bu ayrımcı yasaların kimi örnekleri aşağıdaki gibidir.

  • Beyaz ve renkli ırkların çocukları ayrı okullara gitmelidir (17 eyalet)
  • Beyaz ve renklilere, onlar için ayrı girişler olmadıkça ve en az yedi fit yüksekliğinde bir duvarla ayrılmadıkça aynı restoranda servis yapılamaz (Alabama)
  • Tüm otobüs ve tren istasyonlarında beyaz ve renkli ırklar için ayrı bekleme salonları ve ayrı bilet gişeleri bulunmalıdır. (Alabama)
  • Kafkas [beyaz] kanından bir kişinin bir Zenci ile evlenmesi yasa dışıdır. (Arizona)
  • Beyaz bir kişinin ve bir Zenci’nin evliliği (en az bir siyah büyük ebeveyne sahip olarak tanımlanır) yasa dışıdır. (Mississippi)

Bunun gibi pek çok eşitsizlikle mücadele eden Martin Luther’ın yukarıdaki lafları, ılımlı beyazlardan ne kadar bıktığını ve onları özgürlük ve eşitlik mücadelesinde nasıl bir engel olarak gördüğünü belirtiyor. Bunun sebebi, ABDli beyazların, siyah vatandaşların eşitlik için yaptığı hareketlere yoğunlukla karşı olmasıydı. Çok büyük çoğunluğu beyazlardan oluşan ABD toplumunun bu konularda yapılan anketlere verdiği cevaplara bir bakalım. Anketlerin hepsi Gallup’tan alınmıştır.

1961 Mayıs-Haziran Tarihli Bir Anket

“Zencilerin öğle yemeği tezgahlarındaki “oturma eylemleri”, “Özgürlük Otobüsleri” ve diğer gösterilerinin, zencilerin Güney’le bütünleşme şansına zarar vereceğini mi yoksa yardımcı olacağını mı düşünüyorsunuz?”

  • %57 zarar veriyor
  • %27 yardım ediyor
  • %15 fikri yok

1963 Haziran Tarihli Bir Anket

“Zencilerin kitlesel gösterilerinin zencilerin ırksal eşitlik davasına YARDIMCI mı yoksa ZARARLI mı olduğunu düşünüyorsunuz?”

  • %27 yardım ediyor
  • %60 zarar veriyor
  • %4 bir şey değiştirmiyor
  • %9 fikri yok

1964 Mayıs Tarihli Bir Anket

Bir yukarıdakiyle aynı soru.

  • %16 yardım ediyor
  • %74 zarar veriyor
  • %4 bir şey değiştirmiyor
  • %6 fikri yok

Gallup’un 1963 ve 1964 arasında cevaplarda yaşanan bu kayma hakkında, aynı linkte, bir yorumu da var.

“King’in “Bir Hayalim Var” konuşmasını yaptığı 1963 yürüyüşü, ırksal eşitlik ve adaleti desteklemek için 250.000 destekçiyi Washington D.C.’deki alışveriş merkezine toplayan sivil haklar hareketi için ikonik bir andı. Yürüyüşten bir yıldan kısa bir süre sonra, Amerikalılar kitlesel gösterilerin davaya zarar verdiğine daha da ikna oldular; %74’ü bu eylemlerin ırksal eşitliği sağlamaya zararlı olduğunu ve yalnızca %16’sı buna yardımcı olduğunu söyledi.”

Sivil haklar liderleri Washington’a yürürken. 28 Ağustos 1963. Kaynak: Express/Hulton Archive/Getty Images

Görünüşe göre beyazların çoğunluğu, ılımlı kişiler, bu eşitlik hareketini başından beri desteklemiyordu. Hareketin ne kadar destek kazandığını ve ses çıkardığını görünce ona daha da çok karşı çıktılar. Lakin, onların dediğinin tam tersi bir şekilde, sivil haklar hareketi siyahların haklarında oldukça fazla kazanıma yol açtı. 1964 Mayıs’ında yapılan anketten kısa bir süre sonra, 2 Temmuz 1964’te Sivil Haklar Yasası geçti ve bahsettiğim yasal ayrımlar federal düzeyde, yani bütün eyaletlerde geçerli olacak şekilde, yasadışı ilan edildi.

Bu büyük bir kazanım olmasına rağmen, Martin Luther King gibi aktivistler için yeterli değildi. En sert ayrımcılık yasalarının kaldırılması, hala başka yasaların, düzenlemelerin ve kültürel öğeler ile hiyerarşilerin olmadığı manasına gelmiyordu. Bu yüzden, Martin Luther King ve pek çok siyah hakları savunucusu, hareketlerine devam etti. Lakin 1968 senesinde Martin Luther King suikast sonucu bir beyaz tarafından öldürüldü. Bunun sonucunda ABD etrafında pek çok isyan çıktı. Bu isyanları takiben, pek çok yasa koyucu, ABD başkanı Johnson’a, bununla en iyi baş etme yolunun sosyal açıdan ilerici kanunlar çıkarmak olduğunu söyledi. Böylelikle, 1968 Sivil Haklar Yasası çıkarıldı.

Böylelikle, bir şeyi oldukça net görüyoruz:

Ilımlı çoğunluk, eşitlikçi herhangi bir sese karşı çıkıyordu ve bu konuda çıkarılan herhangi bir sesin o harekete zarar verdiğini savunuyordu. Lakin bu tamamen yanlıştı. Bu, hiyerarşideki yerlerini korumak isteyen kişilerin karşı çıkışı bastırmak için öne sürdüğü bir argümandı. Siyahlar eğer bu kişilerin sözlerini dinleseydi, ılımlı olsaydı, bu hakları elde edemeyecekti. Veyahut elde etseler bile bu kim bilir ne kadar süre sonra gerçekleşecekti. Oysa bunun yerine gerek barışçıl protestolarla gerekse de şiddetli isyanlarla büyük kazanımlar elde ettiler. İlki 1964 yasalarını, ikincisiyse 1968 yasalarını geçirmişti.

Bu noktada, Malcolm X’ten bahsetmek yararlı olacaktır. Martin Luther King Jr. şiddet içermeyen protesto yöntemlerini savunarak hareket etmişti fakat öte yandan Malcolm X ve benzeri düşünenler daha şiddetli bir mücadeleyi savunuyordu. Karşıtlar tarafından bu iki seçenek arasında karşılaştırma yapıldığında, Martin Luther King’in hareketi daha makul olan seçenek olarak görünüyordu. Bunu belki de en iyi 1964 yasalarının çıkmasına yol açan süreçte görebiliyoruz.

1963 senesinin Nisan ayında Martin Luther King, Alabama Birmingham’da yasadışı yürüyüş yapmaktan hapse atılmıştı. Bunu takip eden Mayıs ayında, yine Alabama Birmingham’da, sivil haklar hareketini hedef alan iki bombalama gerçekleşti. Buna tepki olarak, 1963 Birminghan İsyanı çıktı. Bunu takip eden süreçte, bulunduğu hapishaneden MLK şunları yazmış ve ABD hükümetine bir beyanda bulunmuştu.

“… ve şiddet içermeyen çabalarımızı desteklemeyi reddederlerse, milyonlarca Zenci, hayal kırıklığı ve çaresizlikten, teselliyi ve güvenliği siyah milliyetçi ideolojilerde arayacak—bu, kaçınılmaz olarak korkutucu bir ırksal kabusa yol açacak bir gelişme.”

MLK’in bu çağrısı bir karşılık bulmuş olsa gerek ki, bir sene sonra 1964 reformu geçti. Dahası, 1968’de MLK’in öldürülmesinden sonra yaşanan süreçte de, ABD devletinin yine bu beyana uyan bir şekilde davrandığı, isyan edenlerin şiddetinin kötüleşmesinden korkarak 1968 kanunlarını geçirdiğini söylemek oldukça yerinde olacaktır. Başka bir deyişle, Malcolm X gibi şiddet tehdidinde bulunan bir kitle, MLK gibi birisini ve temsil ettiği barışçıl hareketi daha makul göstermişti. Yine, çoğunluğu dinlemeyen radikal bir kitle, siyahların haklarını kazanmasına katkıda bulunmuştu.

ABD sivil haklar hareketine baktığımızda, gerek barışçıl gerekse şiddetli yollarla mücadele eden fakat bu mücadelesi ne şekilde olursa olsun ılımlı olmaya dayanmayan, bunun yerine azınlık bir kitleyi bu davaya adayan ve aynı zamanda bu azınlığın etrafında mobilize edilebilecek sempatizan kitlesi oluşturan bir hareket görüyoruz. Örneğin, 1968 isyanlarında bu sempatizan kitlesi mobilize ediliyor. Başka şekilde anlatılacak olursa, ABD’de siyah hakları mücadelesinde bir dönüm noktasını oluşturan iki önemli gelişme, 1964 ve 1968 yasaları, radikalize olmuş bir grup azınlık sayesinde çıkarılmıştır.

Sivil haklar mücadelesinin kazanımlarıyla oluşan yeni düzene baktığımızda, sivil haklar hareketinin ABD tarihindeki en önemli anlardan birisi ve adil bir şey olarak görüldüğünü gözlemliyoruz. Günümüzde, ABD’deki muhafazakar kitlenin çoğunluğu bile, Martin Luther King’i saygıyla anıyor. Hatta öyle ki, tarihi olarak savundukları değerlere karşı olsa da, onu sahiplenmeye bile çalışıyorlar. MLK ve temsil ettiği hareket, ABD’de gerek liberaller gerekse muhafazakarlar (açık ara en büyük iki siyasi grup) arasında haklı olarak görülüyor.

Bu saydığım şeyleri göz önüne aldığımızda, sivil haklar hareketinin Yeagerist hareketle benzer bir yapıya sahip olduğu görülebilir. Elbette, savundukları şeyin veya bulundukları konumun karşılaştırılabilir bir yanı yok. Yeageristler diktacı faşistlerken, sivil hak savunucuları eşitlik mücadelesi veriyordu. Fakat radikalize olmuş ve görece başarıya ulaşmış iki hareket olarak, gerçeklik ve kurgu benzer bir örüntü sunuyor.

Kadın Oy Hakkı Hareketi

Londra’da bir süfrajet gösterisine liderlik eden Daisy Dugdale. 19 Aralık 1908. Kaynak: Museum of London/Heritage Images/Getty Images

Süfrajetler (suffragette) kadın oy hakkını savunan aktivistlerdi. Bu hareket 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında Birleşmiş Krallık ve ABD de dahil olmak üzere pek çok batı ülkesinde bulunuyordu. Süfrajetler, cinsiyet eşitsizliğinin günümüzden daha bile yaygın ve kuvvetli olduğu bir dönemde yaşıyor, böyle bir kültürün ve güç yapılarının içinde oy hakkı elde etmeye çalışıyordu. Örneğin, ABD’de 1895-1915 arasında yapılan anketlerde, süfrajet karşıtı organize kadın sayısının, süfrajet sayısından daha yüksek olduğu görülüyor. Lakin süfrajetler bu noktada ılıman bir yaklaşım sergileyip, siyasi atmosfere uygun bir şekilde davranarak, statüko açısından kabul edilebilir yolları izlemedi. Örneğin, ABD’de kadınların eşlik eden erkek olmadan dışarı çıkmasının bile sıradışı olduğu bir dönemde, süfrajetler binlerce kişilik bir protesto yaptı.

“Kadınların sokakta başıboş yürümediği bir dönemdi bu. [Paul’un] 5.000 ila 8.000 kadını yürüyüşe çıkarmak, pankartlar taşımak ve oy talep etmek için toplaması akıllara durgunluk vericiydi. Daha önce Washington DC’de hiç böyle bir protesto olmamıştı. Tarihi bir olaydı.”

ABDli süfrajetlerin yaptıkları dönemleri için radikaldi ve genel olarak şiddetli olmayan yöntemlerle sınırlanmıştı. Birleşmiş Krallık’taki süfrajetlerse çok daha ekstremdi. İstekleri yerine getirilmeyen süfrajetler işletmelerin camlarını kırmaya başlamıştı ve buna “kırık pencere camı argümanı” (the argument of the broken pane) diyorlardı. Buna göre, on yıllardır süren kadınların seçme ve seçilme hakkı talepleri önemsenmezken bu işletmelere verilen hasar önemsendiği için, devlet kırık bir pencere camını kadınların haklarından daha çok önemsiyordu. Bu pencere camı kırma eylemi türünün tek örneği de değildi. Süfrajetler zamanla pek çok radikal yönteme başvurur olmuştu: başbakanı aracından zorla çıkarıp onu karabibere boğma, Winston Churchill’in evinin dış ışıklarını kırma, kraliyetin ziyaret ettiği yerlere bomba kurma, sopalarla polisle dövüşme, kendilerine düşman siyasetçilere kırbaçla saldırma, hapishanelerin camlarını kırma, tutuklandıklarında açlık orucuna başlama, yaptıkları şeylerden bazılarıydı. Birleşmiş Krallık’taki süfrajetlerin bombalama ve kundakçılık eylemleri hakkında bir Wiki sayfası bile var.

Londra’daki Buckingham Sarayı’nın dışında tutuklanan süfrajet lideri Emmeline Pankhurst. Kaynak: Jimmy Sime/Central Press/Hulton Archive/Getty Images

Kadın oy hakkı aktivistleri kampanyaya başladığında çok daha ılımlılardı. Peki bu radikal noktaya nasıl gelinmişti? Ünlü İngiliz süfrajet lideri Emmeline Pankhurst bunu şöyle açıklıyor:

“Erkekler şiddete başvurdukları ve şiddet uygulayacakları için oy hakkı aldılar. Kadınlar anayasaya ve yasalara uydukları için bunu alamadılar” dedi. Dolayısıyla, şöyle açıkladı: “Yirminci yüzyıl kadınları kendi kendilerine şöyle demeye başladı: ‘Bizim yöntemlerimiz başarısız, erkeklerinki başarılı olduğuna göre, onların siyasi kitabından bir sayfa almamızın zamanı gelmedi mi?'”

Yani, on yıllar boyunca ılımlı bir şekilde sürmüş oy hakkı hareketinin sonuç vermediğini görünce, süfrajetler “Söz değil, eylem,” (Deeds, not words) mottosuyla daha ekstrem yöntemlere yönelmişti.

Süfrajet hareketi, radikal eylemlere başvurmanın yanısıra, aynı zamanda gittikçe daha fazla üye ve sempatizan da toplamıştı. Örneğin, ABD’de 1919 senesine gelindiğinde, süfrajet sayısı, anti-süfrajet kadınların sayısını iki milyona beş yüz bin gibi bir oranla katlıyordu.

Süfrajetlerin bu taktikleri başarılı da oldu. Önceki yüzyılda başlamış olan kadınların seçme ve seçilme hakkı hareketi, Birleşmiş Krallık’ta 1918’de seçilme, 1928’de de seçme hakkının elde edilmesiyle sonuçlandı. ABD’de ise kadınlar 1920’de seçme hakkını edindi.

Sonuç olarak, süfrajet hareketine baktığımızda, onda da aynı örüntüyü görüyoruz. Ilımlı siyasetin reddedilmesi, küçük bir azınlığın radikalleşmesi ve eyleme geçmesi, bu eylemlerle kendilerine katılan veya sempatizan olan kitle oluşturması ve yeni düzen kurmasıyla sonuçlanıyor. Kurulan bu düzen de statüko haline geldiği için, zamanla çoğunluk onu benimsiyor ve ona karşı çıkmak bir istisnaya dönüşüyor. Örneğin, bugün ABD veya Birleşmiş Krallık’ta kadınların oy hakkına karşı çıkmak oldukça anormal bir şey olarak kabul ediliyor.

Değerlendirme

Bu yazıda işin etik yanına değinilmiyor. Yine de, herhangi bir şeyi salık vermediğimi ve sadece empirik, tarihi bir inceleme yaptığımı tekrarlamalıyım.

Empirik açıdan incelendiğinde, tarihte ılımlı siyaseti ve çoğunluğun desteğini kazanmayı reddeden ve buna rağmen başarıya ulaşmış, kendi düzenini kurmuş hareketler olduğu görülebiliyor. Bu hareketler belli bir ideolojiyle sınırlı değil. Yukarıda saydığım örneklerin yanısıra, Nazilerin de böyle bir örüntüyü izlemiş olduğu söylenebilir. Onlar siyasete bir azınlık olarak başlamış ve Weimer Cumhuriyeti’nin statükosuna karşı bir azınlığı radikalize etmiş, belli eylemlerde bulunarak güçlerini ve sayılarını arttırmış, en sonunda seçimleri kaybetmelerine rağmen manipülasyonlarla hükümeti ele geçirmiş ve kendi düzenlerini kurmuştu.

Bu noktada, yazının başında neden Yeagerist hareketi incelerken büyük genellemelerin seçildiği daha iyi anlaşılabilir. Bahsedilen üç hareket, sivil haklar, süfrajetler ve Naziler, birbirilerinden oldukça farklı hareketlerdir. Hem siyasi ideoloji hem de kullandıkları pek çok yöntem açısından ayrılıyorlar. Sivil haklar hareketi yoğunlukla barışçıl bir hareketken, Birleşmiş Krallık’taki süfrajet hareketi genellikle mülkiyete zarar vermeye ve öldürmeyen kuvvete odaklanıyordu, Nazilerse bir ölüm ve tahakküm makinesiydi. Buna rağmen, bahsedilen örüntü açısından, ortaklıklara sahiplerdi. Ilımlı siyaseti reddediyor ve radikalize edilmiş bir azınlığın gücünü kullanıyorlardı.

Yeageristlerin yükselişi incelendiğinde, onlarda da aynı örüntünün izlendiği görülebiliyor. Bu açıdan, Shingeki no Kyojin’in, tarihle uyuşan bir anlatı sunduğu söylenebilir. Bu noktada şunu da belirtmenin yararı var, “radikal” ile kastedilenin ne olduğu kültürel bağlama göre değişmektedir. Örneğin, bundan birkaç yüz sene önce köleliğe karşı çıkmak bir radikallikti. Ilımlı olan pozisyon ise köleliği savunmaktı. Fakat demokratik bir ülkede demokrasiyi yok etmek isteyen bir hareket de radikaldir ve demokrasiyi savunmak ılımlılıktır. İşin diğer bir boyutunda, sivil haklar hareketi veya ABDli süfrajetler örneklerinden görüleceği üzere, radikal terimi illa ki şiddet kullanmayı da getirmemektedir fakat öte yandan tarihte pek çok şiddetli radikal de bulunmaktadır. Yani, radikal ve ılımlı terimleri kendi başlarına çok fazla şey anlatmıyor. Bu terimleri kullanılırken, hangi bağlamda kullanıldıklarını bu sebeple dikkate almak gerekiyor. Bu yüzden, Yeageristler, süfrajetler, sivil hakçılar ve Nazilerin hepsi de bulundukları koşullarda radikal birer hareket teşkil ediyorlardı ama başka pek çok açıdan inanılmaz farklılardı.

Böylelikle, Yeagerist hareketin, kurgusal olsa bile, tarihi bir bağlama yerleştirilebildiği ve sunulan anlatının empirik açıdan desteklendiği, ılıman siyasetin yegane değişim yaratma biçimi olmadığı görülebiliyor.

Yorum bırakın