Fiktopya: Uzumaki Naruto Seçilmiş Kişi Değildir

Kirigakure Postası Arşivi

Başlık: Uzumaki Naruto Seçilmiş Kişi Değildir

Tarih: XXXX-XX-XX

Yazar: Osamu Miura

Dördüncü Şinobi Dünya Savaşı biteli birkaç sene oluyor ve hakkındaki belgeleme süreci hala devam ediyor. Resmi tarihçiler, bir hezeyan içinde, bir anlatı oluşturmanın, bir hikaye yaratmanın peşinde. Bunun yanısıra, ortalıkta, Uzumaki Naruto veya Hatake Kakashi gibi kişilerle yapıldığı iddia edilen pek çok röportaj dolanıyor. Oysa, yakından incelenince, bu röportajların büyük bir kısmının kurgu olduğu ortaya çıkıyor. Buna rağmen, bu röportajların da parçası olduğu kimi hikayeler, halk arasında yaygın bir şekilde kabul görüyor. Hatta yeni bir mitosun şekillendiğini görüyoruz: dünyayı “nefret döngüsünden” kurtarmış, seçilmiş kahraman Uzumaki Naruto mitosu.

Bu mitos başta yeni gibi görünse de, halk hikayelerine bakıldığında kökeninin daha geriye gittiği görülüyor. Yaklaşık son yüz senedir, gerek şinobiler gerekse siviller arasında, dünyanın bir “nefret döngüsünde” olduğu anlatısı oldukça yaygınlaştı. Bu şaşırtıcı değil, zira bu anlatı kendisini öne çıkaran birkaç avantaja sahip. Karmaşık sosyopolitik konuları ve idrak etmesi zor gerçeklikleri, aynı zamanda bunların getirdiği bilimum belirsizliği, basit bir nefret döngüsü söylemine indirgiyor. Bu söylemin üstüne temellendiği önermeler şöyle:

  1. Her insan sevgi duyar.
  2. Sevilen şey korunmak istenir.
  3. Nefret, korumak istenilenin kaybolmasından çıkar.
  4. Nefret duyan kişi, nefretinin odağına saldırarak onun da kayıp yaşamasına yol açar, bu da bir döngü yaratır.

Böyle bir folklörik anlatının, şinobi bazlı bu dünyada çıkmış ve yayılmış olmasının önemli bir sebebi, elbette, içinde yaşadığımız sosyopolitik gerçekliktir.

Dünyayı domine eden şinobi köyü bazlı ülke sistemi, kişileri kendilerinden büyük ideallere şartlandırarak yetiştirmektedir. Sivil vatandaşlar şinobi olmaya teşvik edilmektedir. Şinobilik en büyük ideal olarak sunulmaktadır. Şinobi olamayan sivillerse, vergileri ve “medeni görevlerini yerine getirmeleri” yoluyla köyü ve ülkeyi desteklemeye yönlendirilmektedir. Bunun diğer bir uzantısı, sivil vatandaşın toplumsal konularda sesini çıkarmamasının sağlanmasıdır. Sonuçta, eğer bir sivil, “sorun yaratırsa”, bu “düşmancıl dünyada”, şinobisini, köyünü ve ülkesini zayıflatarak, sevdiği insanlara ve ideallerine (büyük iyiye) zarar verecektir, denir. Belki de bu sebep dolayısıyla, dünyamızda son zamanlarda sivil bazlı hiçbir toplumsal hareketin doğuşu gözlenmemiştir. Sivil birey pasif bir konuma itilerek, ikincil vatandaş seviyesine indirgenmiştir. Toplumu yönetme, yönlendirme ve değiştirme gücünü -yani gerçek gücü- elinde barındıran sınıf şinobi sınıfıdır.

Bu durumun bir uzantısı olarak, bireysel hak ve isteklerin, başka bir deyişle birey bilincinin yetişmesine ket vurulmuştur. Kişiler için, der köy sistemi, en büyük ideal büyük iyiye hizmettir. Bunun için ülkenin bir şinobisi haline gelmeli veya başka bir şekilde onları desteklemelisin. Bu nefret nolu dünyada başka türlü bir varoluş şerdir. Bu şekilde, bireysel hedeflerin peşinde koşma ve köy anlatısından farklı bir şey söyleme gibi olaylar marjinalize edilmiştir.

Böylelikle, “sevgi” anlatısının neden bu kadar bir temel yere sahip olduğu, bir noktada, savaş bazlı köy sistemi ve onun getirisiyle açıklanabilmektedir. Lakin bu tarz bir anlatı, insanlar için yeterli midir? Bunun böyle olmadığı fikrindeyim. Bunun en büyük göstergesi, bu nefret döngüsünü kıracak bir mesih geleceği mitosunun bu kadar yaygınlaşmasıdır. İnsanlar, köy sistemini benimsemelerine ve “büyük iyi” ve “sevgi” için, yani köylerindeki ve ülkelerindeki kişiler için, çalışmalarına rağmen, bir noktada bu sistemin içerdiği vahşetin farkındadırlar. Hem kendi kayıplarını anmakta hem de diğer grupların kayıplarına, daha az da olsa, üzülmektedirler.

Bu noktada, sorgulanması gereken, gruplaşmanın bu kadar keskin olduğu bir dünyada, böyle özgeci bir anlatının nasıl yer bulabildiğidir. Bunun sebebi, belki de, köylerin inşa ettiği sevgi mitosunda aranmalıdır. Sevgi mitosu, ortak iyi -yani köy ve ülke- için, insanların fedakarlık yapmasını teşvik etse de, içerdiği sentimental yapı, onun daha büyük bir mitosa dönüşebilme potansiyeline sahip olmasını sağlamıştır. Sonuçta, diğer grupların insaniyetinin reddedilmesi yerine, acımasız bir dünyada sevilenlerin korunmasına vurgu yapılmaktadır. Bu yüzden, insanların, bir noktada, diğer gruplarla da empati yapmasına imkan sağlamıştır. Bu açıdan, köy sisteminin, daha kompleks bir anlatı yerine, oldukça sentimentalite yüklü ve en bilgisiz vatandaşa bile hitap eden bir anlatıya başvurması, köy sistemini aşacak bir anlatının da doğmasına imkan sağlamıştır.

Böylelikle, Nefret Döngüsü mitosunun doğuşu için gereken anlatısal koşullar hazırlanmıştır. Bunun doğmasını sağlayan kıvılcımsa, kısa bir süre zarfında üç tane dünya savaşı yaşanmasıdır. İnsan zihninin entelektüel olarak idrak edemediği, duygusal olarak baş edemediği bir can kaybıyla karşılaşılması, içinde yaşanılan dünyanın kaosa ve yıkıma sürüklendiğinin hissedilmesi, insanların bu köy sistemini kaldıramamasına yol açmıştır. Lakin köy sistemi, kendisini eleştiren düşünceleri bastırdığı ve sentimental anlatıları teşvik ettiği için, bu durumun sonucu olarak, köy sistemini eleştiren bir akım yerine, “nefret döngüsünün kırılması” anlatısı yayılmıştır.

Bu mitos, doğduktan sonra, iki büyük değişim geçirmiştir.

İlk olarak, kökeni çok daha eskiye dayanan ve pek çok halkta farklı şekillerde bulunan “seçilmiş kişi” anlatılarıyla birleşmiş ve “Kehanetin Çocuğu” mitosu oluşmuştur. Böylelikle, nefret döngüsünün çözülmesi sorunu, toplumsal ve ortak bir sorun olmaktan çıkıp, bir mesihin çözeceği bir sorun haline gelmiştir. Bunun bir sebebi, muhtemelen, sivil halkın bu sistem içerisinde güçsüz hissetmesidir. Oy hakkı bulunmayan, başına gelen şiddet hakkında bir şey yapamayan, yaşadığı acıları ve adaletsizlikleri dile getirmeyi öğrenememiş halk, kendisinin dünyayı değiştirmesi umudundan vazgeçmiş ve böylelikle bu umudu bir kurtarıcı figürüne bağlamıştır. İşin diğer yanında, toplumsal gücü elinde barındıran şinobi sınıfı, bir kurtarıcı mesih anlatısının yayılmasına göz yummuştur çünkü bu onların çıkarınadır. Zira böyle bir anlatı, sivil halkın aktif bir konuma geçmesini önlemektedir. Bu da, güç, şinobilerin elinde kalmaya devam edecek manasına gelmektedir.

İkinci değişim, Ateş Ülkesi’nde ortaya çıkmıştır. Şinobi sisteminin kökeni olan bu ülke, hala, dünya siyasetinde merkezi bir rol oynamaktadır. Bunun yanısıra, bu ülkenin kendi içinde ortaya çıkan anlatılar ve tartışmalar, gerek bilinçli gerekse bilinçsiz olarak, dünyanın geri kalanına yayılmaktadır. Önümüzdeki durumda, bunun gerçekleşme şekli, Nefret Döngüsü anlatısına iki noktada Ateş Ülkesi karakteristiğinin katılmasıdır.

Öncelikle, Nefret Döngüsü’nün aslında çok ve çeşitli grupların çatışmasından ortaya çıktığı değil, köyün iki kurucu klanı olan Senju ve Uchiha klanından ortaya çıktığı söylenmiştir. Birbiriyle farklı zamanlarda, düşman, dost ve rakip olmuş bu iki klanın ilişkisi oldukça komplekstir. Bu klanlar Konoha’nın kuruluşunda farklılıklarını bir kenara bırakmış gibi görünseler de, aralarında bir gerilim var olmaya devam etmiştir. Bu sebeple, Konohalıların ve diğer Ateş Ülkesi vatandaşlarının Nefret Döngüsü’nü yerel bir versiyona dönüştürmeleri oldukça kolay olmuştur. Birbiriyle sosyopolitik bir çatışma içinde olan iki kuvvetli klanın bir tür “nefret döngüsü” içinde olduğu anlatısı kolay kabul görmüş olmalıdır. İşin diğer yanında, bu ülkenin sakinleri tarafından, Konoha ve Ateş Ülkesi, dünyanın merkezi olarak görülmektedir. Böylelikle, sadece kendi ülkelerindeki nefret döngüsünün bu şekilde ortaya çıktığı değil, bütün nefret döngüsünün bu şekilde ortaya çıktığı öne sürülmüştür (Hatta ilginç ama şaşırtıcı olmayan bir şekilde, kimi Konoha anlatıları, bu ikili dinamiğe odaklanmak yerine, bu lanetin kökeni olarak, ikili güç çekişmesinde kaybeden taraf olmuş Uchiha Klanı’nı hedef göstermiş ve onlarda Nefret Laneti olduğunu söylenmiştir).

İkinci değişim, Dördüncü Dünya Savaşı esnasında gerçekleşmiştir. Dokuz Kuyruklu’nun taşıyıcısı ve oldukça kuvvetli bir şinobi olan Uzumaki Naruto, savaşın gidişatını değiştiren bir rol oynamıştır. Bu, aynı zamanda, beş büyük ülkenin dünya savaşında ittifak yapmasına tekabül etmiştir. Etrafta uçuşan sahte röportajların söylediğinin aksine, bu iki olay alakasız olsa ve Uzumaki’nin bu konuda bir rolü olmasa da, bu durum da ona atfedilmiştir. Böylelikle, Uzumaki Naruto, dünyanın kurtarıcısı konumuna gelmiştir.

Dünyamızın artık Nefret Döngüsü’nden arındığı söyleniyor. Uzumaki Naruto, yine bir Konohalı olan Uchiha Sasuke’yi ikna ettiği için, savaş yaşamayacağız, deniyor. Dördüncü Dünya Savaşı sonrası girilen barış dönemi de onları destekliyor gibi görünüyor. Oysa birkaç sene, hatta birkaç on senelik bir barış, böyle bir şeyin kalıcı olduğunu söylemek için yeterli değil. Ucuz çıkar ve şiddet bazlı bu sistem var olduğu, çatışmalar diyalog yoluyla çözülmediği, tahakküm yapıları çözülmediği, şinobi sınıfı var olmaya devam ettiği sürece, “nefret döngüsü” var olmaya devam edecek.

Bu mitosun ve dünyamızı saran başka sanrıların incelendiği “Sanrıların Elinde Bir Dünya: Şinobi Yalanı” kitabımda, bu durumu daha detaylı bir şekilde okuyabilirsiniz.

Yorum bırakın