Naruto’nun Başarısı ve Kaçınılmaz “Başarısızlığı”

[Spoiler içerir]

“Burayı özlemişim! Hiç değişmemiş!”

Naruto oldukça ilginç bir seri. Hayır, çok yeni şeyler yapmıyor ve genel açıdan ele alındığında aşırı orijinal olduğu söylenemez. Aynı zamanda zaman atlaması sonrası, özellikle Dördüncü Dünya Savaşı sırasında oldukça büyük sıkıntılar var. Ancak bizim yapacağımız şey biraz daha farklı. Naruto’nun dünyasında Türkçe olarak pek konuşulmamış bir şeyi ele alacağız.

Onun sistemlerini inceleyeceğiz.

“Sadece izle, Ero Sennin!”

Naruto’nun Dünyası

Naruto’ya başladığımızda, henüz ergenliğine yeni girmiş bir çocukla karşılaşıyoruz. Öksüz ve yetim, sürekli ilgi çekmek için yaramazlık yapan, sakar, yer yer anti-sosyal, biraz aptal, ninjalığın getirdiği sorumlulukları anlamıyor görünen birisi… aslında düşününce, onun durumunda bulunan bir çocuk için çok normal şeyler. Hatta Naruto dünyasında ninja denilen şeyin askerlik olduğu düşünülürse, bu tarz bir tepki vermesi daha da anlaşılır. Bu da bizi başka bir konuya getiriyor.

“Cehennemdeyim.”

Naruto dünyası berbat bir yer. Bildiğimiz dünya tarihinin çoğunluğu savaşmakla geçiyor. Köy sisteminin kurulması öncesindeki dönemin adı, kelimenin tam anlamıyla Savaşan Devletler Dönemi. Günümüzde bildiğimiz beş büyük ulus yok. Küçük küçük pek çok ulus, sürekli olarak bir savaş içinde. Bunun için klanları kullanıyorlar ve bu klanlar da çocuk asker yetiştiriyor. Çoğu çocuk, yetişkinliğe ulaşamadan savaş alanında öldürülüyor.

Hatta zaman içinde öğreniyoruz ki, seride kilit noktada olan iki kişiye, bir şeyleri değiştirmek için motivasyonu bu vermiş: Madara ve Hashirama. Kardeşlerinden bazılarını savaşa kaybetmiş olan bu ikili, bir nehir kenarında şans eseri denk geliyor ve zaman içinde bir arkadaşlık kuruyorlar. Özellikle, Hashirama’nın bir kardeşi daha öldükten sonra, sistem üstüne konuşmaya başlıyorlar.

İleriyi görebilen bu iki çocuk, yeni bir sistem tasarlamaya başlıyorlar. Konuşmalarındaki en kritik yer aşağıdaki kısım.

“Fakat soru şu, bir şeyleri nasıl somut bir şekilde değiştiririz? Gelecek için bir vizyonumuz olmalı…” diyor, Hashirama.
“Bizim için ilk adımlar, ideallerimizden vazgeçmemek ve çok daha fazla güçlenmek olmalı. Sadece havlayan zayıf köpekler hiçbir şeyi değiştirmez.” diye yanıtlıyor, Madara.

Bundan sonraki sahnede Hashirama ona katılıyor. Burada etkileyici olan şey, serinin kendi kurduğu “sevgi vs. güç” ikileminin ötesine geçmesi. Daha doğrusu, bu ikilemin bu kadar basit olmadığını göstermesi. Hashirama’nın baskın özelliği, daha iyi bir dünya olasılığına dair bir inancı olması. Madara’nın baskın tarafıysa, kuşkucu ama rasyonel bir şekilde, önlerine çıkacak sorunları değerlendirmesi. Bu yüzden güçlenme fikrini ortaya atıyor.

İkilinin konuşmalarının kilit noktası işte bu: Sadece daha iyi bir dünya istemek yetmez. Buna ulaşmak için somut, ulaşılabilir hedefleriniz, adım adım bir planınız olmalı. Aynı zamanda bunu gerçekleştirmek için olabildiğince güçlenmelisiniz. Serinin merkezindeki iki “zıtlık” bu konuda birbirlerine katılıyorlar.

“Yerleşkemizi buraya kuralım! Ve böylece çocuklar birbirlerini öldürmek zorunda kalmasın!”

Zaman geçiyor, ideallerini kovalıyorlar ve güçleniyorlar. Bu planlarının yetişkinler tarafından bölünmesi yüzünden, Madara’nın bu rüyadan vazgeçişi yaşanıyor. İkisi de klanlarının başına geçiyor. Çok fazla savaştan, Madara’nın kalan tek kardeşi de dahil pek çok kayıptan sonra, Hashirama, Madara’yı en sonunda bu rüyaya dönmeye ikna ediyor. Ateş Ulusu’yla anlaşıyorlar ve (Tobirama’nın da yardımıyla) Konohagukure’yi kuruyorlar. Bir an için, her şey iyi gibi gözüküyor.

“Velet olduğumuz zamanlarda, burada nasıl da sohbet ettiğimizi hatırlıyor musun?”
“Evet…”

İşlerin burada bitmediğini hepimiz biliyoruz. Madara, köy tarafından güvenilmediğini fark ediyor.

“Kardeşimi koruyamadım ve şimdi öyle görünüyor ki, klanımı koruma sözümü de tutamayacağım. Korumak istediğim kişiler tarafından güvenilmiyorum bile.”

Bu da bizi malum savaşa ve Madara’nın ayrılışına getiriyor. Hashirama, acı bir gerçekle yüzleşmek zorunda kalıyor ve şiddetin kaçınılmaz olduğunu fark ediyor. Köyünden bahsederken şunları söylüyor.

“Ona zarar vermeye çalışan herhangi bir kişiyi, arkadaşlarım, akrabalarım veya kendi çocuklarım bile olsa affetmeyeceğim.”

Son olarak, Madara “ölmeden” önce şu sözleri sarf ediyor.

“Şunu hatırla… sebeple sonucu karıştırıyorsun… vizyonun… sadece karanlığa yol açacak… ve… bir gün… o çok sevdiğin köyünü yiyip bitirecek…”

Güzel fakat çok da sıradışı değil, di mi? Fikir ayrılığından dolayı, arkadaşını öldürmek zorunda kalmış, dünya tarafından kötülük yapmaya zorlanmış iyi bir adamın hikayesi… bir dakika. Madara ne demek istedi?

Sebeple sonucu karıştırıyorsun.”

Bu laf, Hashirama, Madara, Naruto ve Sasuke’yi bir araya getiren, serinin fikirsel arka planını bağlayan şey. Şu ana kadar anlattıklarıma bir bakalım.

  • Savaşan Devletler döneminde, klanlar, devletler tarafından araç olarak kullanılıyorlardı. Bunun sonucu olarak, klanlar ne kadar güçlü olursa olsun, insanlarının çok büyük bir kısmı genç yaşta ölüyor ve kalanlar da, hayatlarını sürekli olarak öldürülme tehlikesi altında yaşıyorlardı. Bu savaşlar sırasında, her savaşta olduğu gibi, çok fazla sivil kaybı yaşanmış olması gerektiğini söylemeye gerek bile yok.
  • Bunun bir sonucu olarak, klanların gücünün bir önemi yoktu. Devletlerin elinde araçlardı. Ne kadar güçlenirlerse güçlensinler, her zaman bu kısır döngünün içindelerdi. Yani, bireysel veya grupsal güç önemli değildi. Bu sistem yerinde olduğu sürece, onlar da bu sistemin birer kurbanı olacaklardı.
  • Kimi kişiler, bu sistemdeki sıkıntıyı gördüler ve ölümleri önlemek için, yeni bir sistem tasarladılar. En büyük iki klan, birbirleriyle işbirliği yapmaya karar verdiler. Bir devletle anlaşma imzaladılar ve o devletin himayesinde bir köy kurdular. Böylece bu devlet, Ateş Ülkesi, oldukça büyüyebildi. Bu köye başka klanlar da katıldı. Dünyadaki diğer devletler ve klanlar bunu kopyaladı. Böylelikle, bildiğimiz beş büyük devlet düzeni oluştu.

Madara’nın kastettiği şey de burada yatıyor. Köyü kurmalarının amacı, insanların ölümünü önlemek. Köy ve onun uzantısı olan devlet, bunun için bir araç. Amaç değil.

Bu mantığın doğal bir sonucu olarak, köyler kendi başlarına bir amaç haline gelirse, işler oldukça kötü yerlere gidecektir. Nitekim öyle de oluyor. Köyler arasında savaşlar, suikastlar, entrikalar ve elbette dünya savaşları gerçekleşiyor. Bu dünya savaşları o kadar yıkıcı şeyler ki, sırf yeni bir tanesini önlemek için, Itachi bütün klanını kendi eliyle öldürmeyi kabulleniyor.

“Belki de Madara’nın dediği doğruydu. Belki de şu an gelinen durumu öngörmüştü.”

Elbette bu, Hashirama tamamen haksızdı demek değil. Yarattıkları köy sistemi, ne kadar sorunlu olursa olsun, çok kaotik ve yıkıcı bir dönemi sona erdirdi.

Bu noktada, Naruto dünyası ve bizim dünyamız arasında oldukça fazla paralellik var. Savaşan Devletler Dönemi, Japonya tarihinden alınmış bir dönem. İsmi bile aynı. Ancak daha ilginç olan bir şey daha var. İnsan tarihi incelendiğinde, şiddetin ilk kez büyük oranda azalması, devletin ortaya çıkışıyla oluyor. Elbette bu duruma büyük istisnalar var. Onlar da, doğru bildiniz, dünya savaşları. Bu açıdan, Naruto dünyası ve bizim dünyamız neredeyse hemen hemen aynı. En önemli fark, bizim dünyamızda sistemlerin ortaya çıkışındaki güdülerin, Naruto’daki gibi tamamen özgeci olmamaları.

Bu noktadan sonra, olaylar iyice sarpa sarmaya başlıyor.

Naruto’nun Düşmanları

Zabuza, Gaara, Sasuke, Kakuzu, Pain, Obito, Madara… bu kişiler ya bu sistemin içindeki dişliler ya da bu sistemi değiştirmeye çalışan kişiler. Özellikle Shippuuden’le beraber, Naruto’nun düşmanları -Kakuzu istisnasıyla- bu sistemi değiştirmeye çalışan kişiler oldu.

“Sizler sadece kendinizin önemli olduğunu düşünüyorsunuz.”

Naruto bu kişileri yenerken, bir yandan da nefret döngüsünü bitireceğini söyledi. Özellikle Pain’le beraber, Ateş Ulusu ve Konoha da dahil, devletlerin ve köylerin ne kadar kirli olduğunu gördü. Karakterin adı, kelimenin tam anlamıyla, bu düzenin yarattığı acıdan geliyor.

Ancak ve bu büyük bir ancak, Naruto’nun düşmanı hiçbir zaman sistemin kendisi olmadı. En azından somut bir şekilde. Evet, nefret döngüsünü bitireceğini söyledi ama sistemsel olarak hiçbir zaman bu olayları ele almadı. Hep sadece bireysel olanda kaldı. Oysa Hashirama ve Madara tam da bunun aksini yapmış, bulundukları koşulları değiştirmek için sistemsel bir değişiklik gerçekleştirmişlerdi. Naruto’ysa, kötü adamları dövdü, insanlarla arkadaş oldu ve her şey oldu bittiye geldi.

Naruto’nun yaptığı, bir sistemi değiştirmeye çalışan kişileri durdurmak ama çok fazla şiddet yaratmış olan bu sistemi değiştirmeden devam ettirmek oldu. Madara’nın uyardığı, Hashirama’nın da “belki de haklıydı” dediği şey bu değil miydi? Sebepler ve sonuçlar karıştı.

“Burası oldukça değişmiş.”

İşte bu noktada, devreye Sasuke giriyor. Sasuke, serinin son yüz bölümünde, fikirsel bir değişim yaşıyor. Ne kadar kötü olursa olsun, sistemi değiştirmeye yönelik somut bir planı var. Öte yandan, Naruto’nun dünya görüşü, durgun, değişmez bir şey. Sadece statükoyu koruyarak ama kişileri değiştirerek, barışı sağlayabileceğine inanıyor. İnsanları yaratan koşulları gözardı ediyor.

Serinin fikirsel ölümü.

Olaylar bu noktada daha da sarpa sarıyor. Sasuke’nin fikirleri, Naruto’yu içine düştüğü körlükten çıkarabilecek şeyler. Naruto’nun kişiliğiyse, Sasuke’yi daha iyi bir çözüme itebilecek bir şey. Ve sonunda barışıyorlar da. Ancak… sistemsel hiçbir değişim gerçekleşmiyor. Sasuke’nin temsil ettiği düşünceler sanki hiç olmamış gibi davranılıyor. Sıfır anlamlı değişimle, “sonsuza kadar mutlu mesut yaşıyorlar.”

Burada iki sorun var.

İlk olarak, serinin kurduğu siyasi ve ideolojik arka plan, bu kadar basit bir çözümün var olamayacağı bir yer. Böyle çocukça bir çözüm, çok iğreti duruyor. Naruto dünyasında gerçekleşebilmesinin imkanı yok.

İkinci olarak, Naruto’nun bu yaptığı, sorunun sistemde değil bireylerde olduğu anlamına geliyor. Elbette, insanları çocukluklarından itibaren kiralık asker olarak yetiştiren ulusların bu konuda hiçbir suçu yok. Sadece belli noktalardaki kişilerin, Kagelerin falan yeterince sevgi dolu insanlar olmaması sorunmuş. Hatta daha kötü bir şekilde, Indra’nın varisine bağlıymış olay. Aşağıda anlatılanın hiçbir önemi yokmuş.

“Bir kez Ateş Diyarı ve Konoha fazla büyüdü mü, ulusların kâr ve kaynaklar için savaşa girmesi kaçınılmaz oldu. Bu olduğunda, bizim küçük köyümüz onların savaş alanı haline geldi ve beklendiği gibi, topraklarımız yağmalandı, insanlarımız fakirleşti.”

Ama Naruto bir kaç kişiyle arkadaş oldu, değil mi? O zaman bütün bu sistemsel sorunlar bir anda puf diye yok olup gitti.

“Evet… pardon.”

Bu noktada seriye hakkını vermeli. Bir shonen sınırları içinde ve bu kadar popülerken, ticari kaygı yüksekken, bu kadarını yapması bile oldukça etkileyici. Bu sorunları çözememiş olabilir ama bu soruları da sorabildi. Bunu unutmamak gerek. İşin diğer bir boyutunda, Ascalon’un (Tarık) sözleriyle “Ya yine de ben çok da kızamıyorum böyle başarısız durumlarda. Can can russo çözememiş.”

“Gerçekten nazik bir çocuksun.”

Is it a bug or a feature?

Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor. Bu gerçekten bir hata mı, yoksa bir özellik mi? Yani yazarın tarafında bir başarısızlık olarak görülen durum, bundan öte bir şey mi?

Şöyle düşünün. Okuduğumuz, izlediğimiz, oynadığımız hikayelerde hemen her zaman, baş karakter var olan sistemi koruyan bir tiptir. Bu sistemi değiştirmek isteyen kişiyse bir kötüdür. Bazen bu kötü adama sempati ve empati duyabilir, ona hak verebiliriz. Ancak hemen hiçbir zaman kötü adam olmaktan öteye gidemez. Sonuçta statükoyu ve düzeni korumak doğru ve iyi olandır. En azından bizde böyle kodlanmıştır. Tükettiğimiz çoğu şey, bu sonuçla biter.

Naruto dünyasının problemleri vs. Toz pembe statükoculuk

Bu yüzden, bu noktada Naruto’nun sonunun gerçekten bir “hata” olup olmadığını sorgulamak gerekiyor. Hayır, bir komplo teorisi vb. ima etmiyorum. Dediğim çok daha basit. İçinde bulunduğumuz koşullarda yazması daha makbul olan hikaye bu. Bir düzeni korumak illa kötü olmak zorunda da değil. Ancak tükettiğimiz hikayelerde bu önyargı çok yaygın. Bu hikayelerdeki başka bir özellik de, suçların sistemsel olarak ele alınmak yerine, bireylere indirgenmesi.

Sonuç olarak, bu iki açıdan, Naruto’nun sonu bir hata değil, bir özellik olarak değerlendirilebilir. Kültür endüstrisinin ve o endüstrinin içinde bulunduğu daha büyük sistemin getirdiği özellikler.

Not: Merak ediyorsanız, bizim dünyamızda olayların bağlandığı yer, büyük devletlerin birbirleriyle savaşmayı bırakması oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri bunu yapmıyorlar ama küçük devletlere karşı hala savaşabiliyorlar. Linklediğim çalışma, bunun, büyük devletler arasındaki barışın daha kârlı hale geldiği için olduğunu öne sürüyor. Yani Konoha saldırıya uğramıyor olabilir ama Nagato, Yahiko ve Konan hala var.

Naruto’nun Başarısı ve Kaçınılmaz “Başarısızlığı”” için 5 yorum

  1. akatsuki klaninin aslinda ilk yapmak istediği yani painin yapmak istedigi juubiyi kullanip silah haline getirip köylere ateslemekti ancak bu sekilde kurtulabileceklerine inaniyordu ve hakliydi eger bi koyu yok ederseniz cok guclu bi silahla diger koyler korkup birbirlerine saldiramayacakti gunumuzde atom bombasi sayesinde savaslarin durmasi gibi(küçük devletler hariç)akatsukinin bir diger amaci para toplamakti buda yapilan saldiri sonrasi koyleri yipratmak icin birbirlerine saldirmaya korkan koyler birisi ayaklanmaya kalktimi parasal acidan zarar vermekti ancak pain öldükten sonra asil akatsuki amacindan sapildi uchiha madara,sasuke gibi isimler sistemi degistirmeyi dusundu ama buyuk bir guc olmadan herhqngi bir sistem yine yikilacakti en mantikli karari yine pain vermis zaten dizide dunyayi kurtarabilecek 2 cocuktan bahsediyolar biri naruto digeri pain,naruto bence basarisiz oldu

    Beğen

Yorum bırakın